23 Haziran 2008 Pazartesi

Euro 2008

Ben pek futbol izlemem. Aslında hiç izlemem diyebiliriz, birisi maç kaç kaç diye sorduğunda ne maçı derim genelde :) Futbolu çevreleyen kültürden hoşlanmamam nedeniyle herhalde, sevemedim.
Avrupa kupası nedeniyle izlemeye çalıştım ama yine olmadı. Sonuçları gazetelerden ve yorumlardan takip ediyorum. Maçlar inanılmaz bir şekilde gelişti, yarı finaldeyiz. Spor basınının bir kısmı takımı yere göğe sığdıramazken kimi de Fatih Terim'i ve yönetimini antrenörlüğünü eleştiriyor. Teknik yönden oyuncu seçimimden saha içi yerleştirmesine, oyun içi taktiklerine dair sürekli eleştiri yazıları okuyorum. Terim'den pek hoşlanmıyorum, karşısındakileri küçümser tarzı ve sembolleştirdiği değerler itici geliyor. Ama bu Türkiye'nin yarı finale çıkmasına sevinemeyeceğim demek değil, milli takım ve milli duygular kimsenin tekelinde değil.
Zaten hadi koçum aslanım tarzı gaz vermelerle de liderlik ya da yöneticilik yapılmayacağını düşünüyorum çoğu akl-ı selim insan gibi. 'Günün kahramanı' üzerine kurulu sistemler sistem değil şansa bakıyor. Ki zaten hep son dakikalardaki şanslı goller bizi buraya dek getirdi. (Ama ne ŞANS!, o ayrı) Bakalım nereye kadar gidecek.

Okuduklarımdan sonra hep aklıma şu eski hikaye geldi.
Eski zamanlarda bir kervan çölü geçip Basra'ya gidecek ama çölde 40 haramiler geleni geçeni soyup soğana çeviriyor. Kervanbaşı Bağdat'ta tellal çıkartıp fedai aramış. Kervanbaşı bekler ama gelen giden yok, korkusundan kimse çıkmamış. Derken ense kulak yerinde, kapı gibi bir adam gelmiş, ben yaparım bu işi diye. Gözü kesmiş kervanbaşının, kervan yola koyulmuş.
Çölde bir vahada mola vermişler, yemekten sonra fedaiyi uyku basmış ağacın altına çekilmiş. O sırada haramiler basmış kampı, tacirler önce fedaiyi dürtmüşler uyansın diye ama koca adam tınmamış. Haramiler bunların mallarını indirip paralarını alırken reisleri kervanbaşını bulmuş.
- Bre gafil, bilmez misin buralar benim mekanım koruma almadan nasıl geldiniz buralara demiş.
Aldık almasına ama şurada diye işaret etmiş fedaiyi. Haramiler gülmüşler önce sonra uyansın diye dürtmüşler. Fedai fosur fosur devam. Haramiler geçmiş adamın arkasına, uçkur çözüp başlamışlar arka taraftan dürtmeye. Bir iki üç derken hepsi sıradan geçmiş, 40ıncı da tam işini bitirirken fedai uyanmış. Silkinip Heeeyt diye bir nara patlatmış, kılıcını çekip haramilerin hepsini tek başına halletmiş.
Kervan yoluna devam etmiş. Basra'ya vardıklarında kervanbaşı fedaiye parasını ve bahşişini vermiş, hadi evladım diye yol göstermiş. Şaşıran fedai
- Ben sizi çölden geçirmedim mi, 40 haramiyi tek başıma kılıca dizmedim mi? diye sormuş.
- Geçirdin geçirmesine evladım da ben her seferinde seni düzecek 40 haramiyi nereden bulayım demiş kervancıbaşı.

Şöyle böyle yarı finale kadar geldik, sevinelim tadını çıkaralım. Ama bundan sonrası için biraz takkeyi koyup düşünmek gerek yola nasıl devam edeceğiz diye.

10 Haziran 2008 Salı

Now, I will sing an aria!

Başlığı Unicef iyiniyet elçisi Danny Kaye çocuklara müziği sevdirmek için yaptığı bir opera tanıtımında espri olarak söylemişti - sahneyi dolduran insanları boşaltmak için. Ve onlar da kaçışmışlardı :)

Operanın ve klasik müziğin gelişimi biraz böyle Türkiye'de. Hep anlatırlar ya cumhuriyetin ilk yıllarında bir zaman CSO Sivas'ta konser vermiş. Çıkışta sormuşlar şehrin ileri gelen kalburüstü vatandaşlarına nasıl buldunuz diye. Hepsi ballandıra ballandıra ne kadar beğendiklerini anlatmış. Kalantor eşraftan bir amcaya da sormuşlar. Valla Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi demiş.

Devlet operayı ve baleyi destekliyor ama çok fazla ilgi yok. Ama biraz da program seçerken eğitime yönelik parçaların seçilmesinden de kaynaklanıyor. Bazı ismi çok bilinen operalar var, ama programlarda yer almıyor. Oysa bu halk daha Opera 101'i almadı ki Opera 328'i anlasın.
Yıllar sonra Kuğu Gölünü nihayet reportuvara eklediklerinde gitmek için o kadar uğraştığım halde bilet bulamamıştım. DOBGM sitesine üyeyim, biletler satışa çıktığı günün sabahı baktığım halde tüm salon dolu olurdu. Demem o değil ki Carmen ya da başka ünlü operalar sahnelendiğinde tüm şehir akacak izlemek için, ama sahnelerin salonların boş kalmayacağını düşünüyorum. Planlayıcılar belki de ilgisizlikten şikayet etmektense nasıl bir kültürel platform üzerine temel kurduklarını düşünmeli, 1. kat bitmeden çatıya başlamamalı.
10 Operas You Didn’t Know You Already Like
Zaman ayırabilirseniz ariaları dinlemenizi tavsiye ederim. Hikayeler de çok ilginç, çok romantik ve çok acıklı. Sanırım operada basit duygulara yer yok, her şey uçlarda, sınırda yaşanıyor. Zaten öylesi ilginç geliyor. İlk aria beni çok etkiledi.

2 Haziran 2008 Pazartesi

Tombaladan bando çıktı

Bir anımı yazacağım ama resim yoğunluklu olduğu için blogun yapısı uymayacaktı. Geçenlerde okuduğum gömülü sunu tekniğini denemek istedim. Umarım okunur olur, hoşunuza gider.




Sununun aslına şuradan ulaşabilirsiniz, daha büyük halini görmek isterseniz.

1 Haziran 2008 Pazar

Şahin görünümlü doğan

Eski malzemelerden, şimdiye dek yazamamıştım.
Kıssa eski de olsa hisse kalıcı.
***
Brüksel'de 2007 yaz aylarında şehirde ziyarete gelen bir arkadaşla dolaşırken bir inşaat alanı gördüm. İlk başta garip geldi, ne olduğunu hemen çıkartamadım.
Adamlar eski bir binanın tarihi ön yüzünü (facade karşılığı olarak kullandim) iskele ile sabitleyip iç tarafındaki eski yapıyı yıkıp yerine yeni bir bina yapıyorlar. Böylece şehir tarihi görünümünü korurken bina sahipleri de modern imkanlara sahip bir binada çalışma yaşama imkanına sahip oluyorlar.

Şantiyenin arka tarafından görünümü anlam kazandırabilir çabaya. Gerı tarafındaki sanatsal değer taşımayan kısmından bir giriş yapılmış inşaat sahasına. Yeni yapılan bina eskisinin dış iskeletini olduğu gibi devralacak.

Darısı başımıza demekten başka bir şey gelmiyor.
Sonuçta aklıma ilk gelen şey Denizli'deki 1290lardan kalma eski bir camiyi belediye bir gece geceyarısı buldozerle düzlemesi oldu. Yapan da dini bütün bir partinin belediye başkanı idi. Sözde amaç da caminin oturduğu 400 m2 alana çay bahçesi yapmak. Gerçekte ise hemen yanıbaşına belediyenin diktiği, çok katlı otopark üstü üç katı işhanı son katı cami apartman misali yeni camiye gelmeyip eskisine rağbet eden cemaati oraya getirmek, bir yandan da belediye mülkünde insan sirkülasyonunu arttırıp kira rayicini yükseltmek. İnternetten:
Türk’ün Osmanlı ve Selçukludan kalma eski eserleri bir biri ardına yok edilmektedir. En son örnek de 15 Haziran 2002’de Denizli ""Ulu Cami""inin gece yarısı yıkılmasıdır.
""Ulu cami""
775 yıl önce yapılan Türk’ün Denizli’deki tapu mührü olan Ulu Camiyi 1366, 1566, 1899, 1976 depremleri yıkamamıştı, her seferinde yeniden onarılmıştı, ama 2002 Türkiyesi bu tarihî yapının yıkımını ne yazık ki başardı!!!
Yunan’ın 15 Mayıs 1919’da saat 10.00’da İzmir’e çıkışını aynı gün öğlen Denizli halkı Ulu Cami önünde toplanıp Müftü Ahmet Hulusi Efendinin açıkça savaş ilânı olan şu sözleri ile karşılamıştı:
“Bu işgale karşı durmak ve düşmanın saldırısına karşılık vermek lâzımdır!(..) Fetva veriyorum, silâh ve cephane azlığı veya yokluğu hiçbir zaman mücadeleye engel değildir. Elinizde hiçbir silâhınız olmasa dahi, üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiilî olarak karşılık veriniz!”
Çal gücü gazetesi
18 Haziran 2002
Konuşmanın ardından da sancak Ulu Camiye asılmıştır. Bu yıkılan ""Ulu Cami"", Türk’ün Denizli’de bunun gibi yaşadığı birçok olayın şahidi bir tarihî yapıydı.
Denizli'deki bu yeni anlayışın şehirciliğine ait bir başka rahatsızlığım da şehrin ana meydanı olan Delikliçınar meydanındaki oraya adını veren asırlık çınarların yine bir gece yarısı kesilmesi olmuştur. Çınarlar asırlık olup kök kısmının odunları eriyip çeperi kaldığından ismi Delikli Çınar olmuştur. Cami ise 1970'lerde yapıldığını sandığım, ucuz malzemeli müteahhit işi gayet sıradan bir mahalle camisi kıvamında bir yerdir. Yine internetten:
Ayrı bir saflık ise, çınar meydanındaki yıllanmış koca çınarları cami manzarası kapanıyor diye köklenmesini izlemek, dahada içler acısı ise halkın bunu desteklemesidir. Sonraki icraat meydanın ismini çınar meydanı değilde camii meydanı olarak değiştirmek olacaktır eminim.

not : denizliyi bilmeyenler, camii deyip tarihi bir dokudan bahsettiğim sanılmasın. kısmen yeni yapılmış soğuk bir cami.