17 Aralık 2008 Çarşamba

Neler oluyor bana?

Uzunca bir sure buraya yazmamisim yine. Amacsiz gormeye baslamistim zaten gunluk tutmayi.
Bu aralar dengem iyice bozuldu yine.
3 gecedir uyuyamiyorum, dun gece sizdigim zaman disinda. Ense kokumun biraz ustunde cok garip bir agri var, bunye yorgunluktan dolayi isyan ediyor. Yataktayim, bir kac saattir yatakta yatiyorum ama uyuyamiyorum. Hareketlerim de hafiften dengesizlesmeye basladi. Elim titriyor. Aklimda bir suru fikir ucusuyor oradan oraya. ISte konsantre olamiyorum. Ve hepsi bir anda oldu, beklemezken.
Bir hafta once beni bir psikiyatr gorse herhalde anti-depresan verirdi biraz iyi hissetmem icin. Simdi gorse herhalde bir sakinlestirici verirdi.
Calkantilardan sonra yeni bir dengeye kavusur sistemler.
Bakalim bu donemden sonra nasil bir denge olacak.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Eski komunistler simdinin hizli Avrupalilari

Tatilimi bu yil dolasarak geciriyorum. Once Krakow'daydim. Polonya inanilmaz bir degisim gecirmis. Bu ulkenin daha 15 yil kadar once komunismden yeni cikmis bir ulke olduguna inanmak cok zor. Bati Avrupa ulkelerinde genel bir uyusukluk seziyorum. Polonya inanilmaz bir dinanizm icinde. Ulke bastan sona santiye gibi. Once Berlin civarindan girip asagi Krakow'a indim, sonra oradan cikip Varsova'dan gecip kuzey sinirindan ciktim. Yol maceralarim kendi basina bir yazi cikarir ama kisaca, yenilenmemis kisimlarda yollar Turkiyenin 30 yil oncesini (ya da Gokcek elindeki Ankara'nin sehir ici yollarini) hatirlatiyor. Yol sathi bozuk, isaretlenmemis, curuk altyapi yuzunden kamyonlar gectikce oluklu hale gelmis. Ama AB destegiyle yenilenen yollar cok rahat zeminli, kullanmasi bastan basa bir zevk. Ulkeyi bastan sona gecerken o kadar cok insaat gordum ki, yol insaatlari, altyapi insaatlari, binalar, apartmanlar, AVMler.
Halkin acikligi, yabancilara karsi gosterdikleri hos karsilama diyeyim Bati Avrupa'nin donuklugundan cok farkli. Bu arada halki da cok guzel, hem delikanlilari fit ve yakisikli, kizlari da gordugum en guzel kadinlar arasinda. Rus etkisinden kalan mafya tipleri de islah edebilirlerse sanki pek bir sorun kalmayacak gibi.
Sonra yol uzeri Litvanya, Kaunas, durak: Letonya, Riga. Inanilmaz guzel bir sehir, eskiden kalma cok guzel binalari var. Restore edilenler tam bir mimari saheser, daha elden gececek cok sayida harap durumda bina var. Insanlar ilk basta soguk ve uzak, ama bunun nedeni anlasilabiliyor. Ucuz ucaklarla gelen Ingiliz amele takimi buranin kizlarina et muamelesi yapiyor. Gece kluplerinde, yollarda gordukleri kizlara utanmadan asilip sarkintilik yapiyorlar. Seks turisti olmadigimi anlayinca konustugum bir kac kisi oldukca pozitif izlenim birakti. Cok kulturlu v e insancil kisiler. Kizlar da inanilmaz guzel. Fiziksel guzellik olarak herhalde Polonya'da gorduklerimden daha guzeldir ama sicakkanlilik ile Leh kizlari bence daha cekici insanlar. Ingiliz trashleri de ne kadar itici olduklarini en cirkin yuzleriyle gosteriyorlar.
Ama Latviya'da 3 gun icinde iki ters olay yasadim. Zaten ilk gun yol yorgunluguyla tamamen uyumustum. Ikinci gece cikarken gece klubu cikisi taksi 3 latlik yol icin 10 lat istedi. Bu eski SSCB ulkelerinde bir Rus azinlik var, ne kadar mafya ve pislik is varsa onlarin tekelinde. Taksi soforu de onlardan. 6 lat verip bu yeter deyip arabadan indim. Once arabadan inip 10 lat diye bagirmaya basladi. Sonra cop cikarip durterek uzerime saldirdi. Normalde sinirlerine hakim olmayan birisi icin kavgaya sokmanin en saglam yolu. Neyse ki tek degildim, ama bir tarafsiz sahit cagirdim hemen. Yalniz ilginctir o copla saldirinca kaldir o copu, ben Turk'um, sendan korkmam deyince adam durakladi bayagi. Sanirim Ruslarda bir cekinti yaratmisiz ya da belki sadece ondan korkmadigimi fark edince durdu.
Ertesi gun de bunlarin sahil kasabasi Jurmala'ya giderken bir dogu bloku polis numarasini yedim. O bolgenin 1 lat giris ucreti var. Biliyordum zaten ama uyari levhalarini sadece yerel dilde yazmislar, otomatlara giden yan yoldan cikmayinca hop polis kontrolune dusuyorsun. Belcika plaka gorunce durdurdular tabii, bilet yok - in arabadan, polis klubesine. Dogu bloku polislerinin rusvet isterken klasik numaralari vardir, olumu gosterip sitmaya razi etmek. Once basimda 3 polis, beni dar bir odaya sokup kapiyi kapadilar. 'Sen girilmez bolgeye girdin, buyuk suc buyuk ceza..' fotograf gostermeler, ceza defteri. Neyse ki korkmadigimi da farkettiler :) Sonra 'Sen Belcikadansin ha? Bak bunun bir de kolay yolu var. Sana hafifinden bir ceza keserim. Var mi yaninda nakit Lat?' Neyse, zaten bunu bekliyordum. Bana bir kagit form uzerine ceza kestiler 10 latlik. Sonra bunlari kil etmek icin ben bunu simdi bankaya oduyorum degil mi diye dordum. Adamlar bozuldu, yok muydu yaninda lat diye. :) Uzatmamak icin var dedim, buyuk bir 50'lik uzattim. Rahatladi bizimki, ceza defterinin altini acti, icinde bir suru banknot, para ustunu verdi. Neyse, belki de gercekten oyle bir ceza var, belki yazdigi gercek bir form ama oyleyse bile islem tarzlari tam eski Rus usulleri. Agzimda hic de tatli bir his birakmadi. AB uyesi bir ulkeye yakismiyor, bu adamlari zamanla temizlerler herhalde. Neyse, ben ucuz yollu boyle bir deneyim yasamis oldum. Daha buyuk 'suc'larla yakalanip saglam yolunanlari da bildigim icin 10 latlik olay ucuzundan bir 'islemden gecme' deneyimi oldu.
Yalniz gozlemim o ki, bu ulkeler su an ucuz iscilik ve emlak, emtia fiyatlariylari ve AB altyapi destekleri ile 15-20 sonra Bati Avrupa'dan farksiz hale gelecekler. Her sey dengeye kavusacak, belki yaslanan nufuslariyla basetmekte zorlanan Batiyi yuklenir hale gelecekler.
Her acidan yatirim icin eski komunist yeni AB ulkeleri iyi firsatlar ve artik iyi yasam olanaklari sunuyor. Simdi cok geride olsalar da Romanya ve Bulgaristan da herhalde AB destekleri ile yakinda bu donguye girerler.

29 Temmuz 2008 Salı

Reis, Hako, Gamze ve diğeri

Küçükken bir Harika Beşler kitap dizisi vardı. Yanılmıyorsam Enid Blyton'ın. Üç kardeş ve kuzenleriyle köpeklerinin hikayeleri. Oyun oynayacak park bile yokken çevrede hayal dünyamda onlarla gezerdim, bisikletleri trene yükleyip gölde kamp yapmaya giderdim. Zencefilli gazoz içip soğuk et, tütsülenmiş balık yerdim. Bu adını sanını duymadığım yiyecekler muhteşem tadlarını hayalimde ağzıma yayılırdı. Hırsız hazine peşinde koşardım, nedense de Reis'i kendime yakıştırırdım. Küçücük dünyam öyle genişlerdi. Başka birşey almaya para bulamazdım ama okulda yarım simit yiyip simit almam için verdikleri paranın yarısını biriktirerek iki haftada bir kitap alabilirdim.
Küçük dünya, küçük mutluluklar.

Pazar günü denize gittiğimde Andreas'ın telkiniyle tütsülenmiş balık aldım. Smoked macarel. Bugün yerken aklıma nedense o kitaplar ve maceralar geldi. Hayalimdeki beklentilerimdeki o muhteşem tad ne yazık ki gerçeği ile karşılaşınca birdenbire bir boşluk hissettim. Fena değil aslında ama soğuk balık, beklediğim şeyle alakası yok. Anlatamayacağım.
Aynı şeyi beni zamanında TV karşısına mıhlayan Kara Şimşek'i yıllar sonra kocaman bir adam olduğumda izlediğimde hissetmiştim.

Bazı şeylerin hayallerde bozulmadan kalması daha güzel.
Artık bir yerlerde denk gelse bile zencefilli gazoz içmeyeceğim.

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Deniz gel gel gel

Bugün ilk defa Belçika kıyısına gittim. Oostende. Tabii önceki Nieuwpoort'taki sailing macerasını saymazsak. Farklı bir deniz. Pasifik kıyısındaki gibi soguk yosunlu girilmez bir deniz bekliyordum. Burası daha iyiydi, kumsal daha bir kumsala benzer, saat 5'te varmamıza rağmen üst çıkartarak dolaşabileceğimiz hava ve sürekli bira deviren kocaman varilimsi vücutlar yerine sırım gibi Flaman kızları. :)
Amerika'da geçirdiğim 4 yıl boyunca 2 kere denize girdim. Biri ilk geldiğim haftalarda hevesle Goleta plajında girdiğim zamandı. Katranlı plaj, soğuk ve bulanık gri su, devasa dalgalar, metrelerce uzayan ve insanın ayağına dolanan garip yapraklı yosunlar. Bir daha girmemeye tövbe etmiştim hemen. Diğeri de 3 yıl sonrasında San Diego civarında Coronado adasındaki plajdaydı. Orası daha iyiydi, ama yine de yüzmeye gelmezdi. Akdeniz plajları çok çok daha güzel.
Atlantik'teki bu ilk denemem fena geçmedi. Gayet hazırlıksız iken bir arkadaşın araması sonucu 3'te yola koyulduk. Biraz yavaş kullanan bir genç, yolda 120yi aşmadı. Park yeri beğenmesi de uzun sürünce 5'te anca vardık. Neyse elemanlar koşup girdi ben bir güneşleneyim dedim. Yattığım yerden su 20-25 metre uzaktı. Bu elemanlar gitti geldi 15 dakika olmamıştı ki baktım deniz ayağımıza dek gelmiş. Gel git'i ilk defa burada bu kadar etkili gördüm. Havluyu çantayı yukarı kaldırıp bir girdim. Soğuk ve koyu yeşil ama girilebilir bir deniz. Kondüsyon azalmış, çok uzatmadan çıktık. Klasik Avrupa, turist restoranları çok pahalı. Ben boşver deyip girmeye heveslensem yanımdaki Alman hayatta bırakmaz. Ayaküstü ben bir kalamar aldım, onlar soğuk balık. Kesmedi tabii ilerde bir yerde kızartmacıda Belçika (Flaman) kızartması yedik. Bunlar da kocaman oluyor, normal boyu öksüz doyuran modda geliyor. Biraya 1.50, kolaya 1.80 Euro verip içtim. Arabaya dönmek için yürürken kırmızı ışık bölgesinden geçtiğimizi farkettim. Gelirken kapalıymış heryer, akşam 8 olunca mesaiye başlamış teyzeler. Bunların gençleri assolist gibi 10'da anca işe başlıyor, teyzeler saat tık dedi mi işbaşı yapıyor.
Ve böylece bitti bir deniz günü. Geçen yılki İbiza'dan beri denize girmemiştim. Arada yüzme havuzuna gidip stres atmak lazım, bu karara vardım..
Bir ara edit edip foto eklerim.
Cumartesi de 3 adet Litvanyalı genç kızla Gent festivaline tekrar gitmiştim. Aslında niyetim yoktu, biraz moralim bozuktu ama kızlar gidelim deyince kıramadım. Bana bir yıl önce böyle olacak deseler hadi len derdim. O festival hakkında bir ara bir yazı yazayım.

23 Temmuz 2008 Çarşamba

Güzelim Güzelsin Güzel


Geçen haftasonu Gent festivaline gitmiştik.
Bir ara ayrıca yazarım, Avrupa'nın en büyük açık hava halk festivali, tarihi şehir bölgesini tamamen bir festival alanına çeviriyorlar ve her meydanda bir konser alanı kuruluyor. Aynı anda rock, latin, jazz farklı türlerde kalite konserler oluyor. Sokaklarda sokak tiyatrosu ve sirk gösterileri ve klasik panayır yiyecek içecek standları oluyor.

Kanal kenarında konseri dinlerken çok güzel bir kız gördüm. Ne büyük çantan varmış senin diye takılıp konuşmaya başladım. Çok neşeli sevecen bir kızmış, diyetisyen olacakmış. Ve en ilginci Miss Belgium 2009 yarışmacılarındanmış.
Hiç bir güzellik kraliçesiyle konuşmam olmamıştı tahmin edersiniz. Bir süre bu yarışmayı, neler yaptıklarını falan anlattı, biraz da genel konuştuk. Arkadaşlarıma tanıştırdım, az bir muhabbet daha sürdü. O kendisine nasıl oy verebileceğimizi anlatıp yarışma için oy toplamaya uğraştı tabii, politikacılardan bir farkı yok bu bakımdan. Çantası da o yüzden büyükmüş, içinde promosyon malzemelri varmış.

Herkesin aklında o bilindik imaj vardır, aptal sarışın / güzel imajı. Özellikle güzellik yarışmalarında sadece vücut güzelliğinin etkili olduğunu düşünür insanlar, bu kızlara virtinlik muamelesi yapar. Bana yarışma için yaptıklarını anlattı ve o imajı fena kırdı. Gent Üniversitesinde okuyormuş. Manken olmak istiyor musun dediğimde boyum kısa dedi, 1.65'miş. Birkaç şey daha konuştuk. Şimdiye dek konuştuğum en zeki ve kültürlü kız değildi ama ortalamanın çok üzerindeydi. Hele bizim kızların "Ee naapıyossun?", "Araban ne marka?"dan öteye gitmeyen muhabbetlerini de bildiğim için, onların yanında bu kızlar fersah fersah yol almış hayat maratonunda.
Kızın insancıl tavırları ve sevimliliği ve canayakın duruşu insanı asıl vuran nokta. Bizde değil bu kadar güzel kız, standart 1.60'lık vücudunun açık ara en kalın yeri kalça nahiyesi olan kızlarımızdaki hava ve karşısındakini insan değil cüzdan yerine koyan tavırlar nerede bu nerede. Off, hatırladım yeniden. Kızlar en pahalı lokantalara götürtüp kendisi için para harcattıkça değerli olduğunu düşünür, bir kere bile karşısındaki adamla insan olarak ilgilenmez. Erkekler kızın yüzüne değil de göğüslerine kilitler bakışlarını, kızın yanında iki lafı bir araya getiremezken arkadaşlarının yanına gelince kendini 10 kaplan gücünde anlatır. Hangi salak bu maskeli baloda mutluluk arar anlayamıyorum. Niye bizim sosyal düzen böyle, niye kaliteli insanlar kendini çekmişken ortalıktan, adilik akıyor her yerden..
Ha bir not, kıza asılmadım. Niyetim yoktu, arkadaşça bir konuşma tek amacımdı. Zaten olsaydı da tek başıma gitmemiştim festivale.

Dipnot: Benim güzelliğim kızınkini örtmesin diye kendimi kareledim :) İşin doğrusu bundan sonra kimliğimi açık edebilecek fotoğraf koymama kararı aldım.

Yollar


Bu aralar yolda cok zaman gecirmeye basladim. Buralara geleli beri dolasmaya arabayla gidiyorum. Artik neredeyse tum Avrupa yollari ve dinlenme duraklari hakkinda bir fikrim var.
Farkli yollardan gectim, Mans denizini ustten ve alttan gectim, soldan kullandim, Mont Blanc'in altindaki tunelden gectim, Alman yollarinda sinirsiz basmanin tadini aldim. Bir ara yazarim bu yol maceralarini.

Aslinda yazmak istedigim ama bir turlu baslayamadigim cok sey var. Ingiltere'de kaldigim surede gorduklerim ve gozlemlerim hakkinda yazamadim. 1 Mayis tatilinde Isvicre'ye gittim, orada Cenova, Lozan ve Montro'yu gezdim. Oradan bir gun Italya tarafina gecip Aosta'da cok guzel bir gun gecirdim.
En buyuk yolculuga yakinda basliyorum. Kardesim gelecek, birlikte Dogu Avrupa turu yapacagiz. Buradan Prag'a, oradan Bratislava, Budapeste, Krakow, Baltik uclemesi Litvanya, Letonya, Estonya, Varsova, Berlin'de bir gece ve geri donus. 3 hafta, uzun, zorlu ve yorucu bir tatil olacak ama artik zorluklarina katlanacagiz:)
Donunce yeni proje nedeniyle dolu olacagim ama umarim yeterince yazma firsati bulurum.
Resim, arabamla Londra cevreyolu M25'te giderken cekilmis.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

200 km/h in the wrong lane


Ben arabayi efendi gibi, kurallara uyarak kullanirim, sol seridi surekli istigal etmem, sol serit doluysa da baskalarini arkadan sikistirmam hiz keserim digerleri seridi bosaltana kadar.
Gecen gun isten donerken bir arabayi solluyordum, 160 civarinda. Birden arkadan manyagin biri koptu geldi, sol sinyali yanik flas yapa yapa. Geldigini uzaklardan farkedip 190'a cikmistim. Buna ragmen arkama yanasip farlarini goremeyecegim kadar yakin takibe basladi. Sollayacagim araci gecince yol verdim, ama bu densizlige sinirlendim dogrusu. Araba yanimdan gecerken ters ters bakistik, arabada kicinin killari agarmis ama uzun sacli metalci kilikli 4 adam surat yapa yapa beni solladilar.
Pek yapmam :) ama takip etmeye basladim, 200km/h ve ustu hizlarda onlar onde ben arkada Anvers - Bruksel arasinda gitmeye basladik. Biraz sonra anlasildi Vehbi'nin kerrakkesi, bu arac bir motorcu grubunun artcisiymis. Kafile halinde giden 30 kadar chopperci. Onlarin arkasina gelince yavasladi, 160lara indik. Bruksel ring'ine gelince yol biter ve ikiye ayrilir, dogu ve batiya. Motorcular sagdan doguya giderken bu arac sol seritte ne yapacagini bilemez sekilde 100 civarina dustu, bir turlu saga gecemedi. Iste beklenen cevap ani deyip bunlarin yanina sag seridine gecip yolu tikamayi dusundum. Bunlari yanlarinda hizimi onlara gore ayarlayip gecirmeyebilir ve batiya dogru zorladiktan sonra rahatca kacabilirdim, insaat yuzunden yol daralip 2 seride iniyor, sonra birden 5 ayri yola ayriliyordu. Pislige pislik :)
Ama nedense yapmadim. Yaslaniyor muyum neyim :)
Yalniz bu sayede 35 dakikalik yolu 20 dakikada aldim. Bu aralar hiza fena alistim. Artik yol sikisip 160'lara dusunce yavasladik diye dusunmeye basladim :)
Iyi degil bu gidis.