30 Haziran 2007 Cumartesi

Haydi eller havaya..

Geçenlerde hiç beklemediğim bir şey oldu.
Avrupa komisyonunun önünde parti vermişler, gece ona gittik.
Gençler ağırlıklı ama işinden çıkıp gelen orta yaşlı ve hatta yaşlı insanlar Avrupa başbakanlığı ayarında bir binanın girişinde önce rock çalan bir grubu dinledi, sonra DJ çıktı gece 1'e kadar elektronik müzik çaldı. İnsanlar biralarını içtiler, dans ettiler sonra gittiler. Ne kavga oldu, ne arkada çöp yığınları kaldı, ne kızlara sulanan tipler olay çıkardı. Düşünemiyorum böylesine bir olayı Ankaranın her hangi bir halka açık mekanında, bırak başbakanlığın önünü.
Hele şimdiki başbakanla :)

Sıkışan arkadaşlar da binanın önündeki trafik adasına kadar zahmet edip rahatladılar. Kırmızı ışıkta bekleyen arabaların önünde. Kızılay meydanın ortasında rahatlamak gibi bir şey.
Caanım medeniyet işte.

ps. Tekrar hatırlayınca, aslında Faslı delikanlılar gayet aktifti polenlerini yayma çabalarında ama ısrarcı değillerdi. Yüz bulmayınca başkasına gidiyorlardı.

Çalışıyoruz biz..

Hani genelleştirmeler hep haksızlıktır deriz ama kaçamayız hiçbirimiz.
Bu Flamanlar mı diyeyim, çapı büyütüp Avrupalılar mı, bir garip çalışıyorlar. İngilizlerin işverenlerine karşı kuzu olmaları hep bilinir de bu adamlar da böyleymiş. Hayatları çalışmak, kendilerine para kazandıran işi sorgulamıyorlar. Birlikte çalıştığım bir adam her gün 1.5-2 saat kullanıp işe geliyor, dakika bazında işini yapıyor, saati doldu mu evine doğru aynı yolu tepiyor. Benim manajer her gün 3-4 saat araba kullanacağım bir proje önerse dalga mı geçiyorsun sen derim. Neyse büyük konuşmamak lazım, bakarsın günün birinde benim popoya da arabanın koltuğu kaçar.
Çalışanlara verilen koltuklarla müdürlerinki farklı, benimki rahatsız kolluk yeri olmayan bir şey. Sanki sekreterim, elim sürekli klavyede olacak. Zaten koltukların arasında maliyet farkı herhalde en fazla 10-20 Eurodur. Bu tür şeylerden statü sembolü çıkarmak ne kadar sığ kafaların işi.
Bir başka gariplik de işveren adamlarına maaş veriyor ama iş yapabileceği aletlere para harcamıyor. Verimlilik denen bir kavram var.. 2007 yılında 6-7 yıllık bilgisayar kullanıyorum. 17" CRT monitör, Pentium 3 256 MB RAM 6 Gb Harddisk. Şaka gibi. Eskiden 5 saniyede maillere bakardım, simdi 10 dakikayı geçiyor. Abartmadan hem de. Olay iş makinesini özel işte kullanmak da değil. Aklından bir sürü fikir geçiyor, alete bir komut verip 5-10 dakika bekleyince herşey siliniyor akıldan. Bilgisayar para, ama senin zamanının değeri yok. Bu tür dar çaplı düşünceleri Mikes'te de görmüştüm zamanında ama orada bile bir süre sonra bilgisayarları yenilenmişlerdi. Bu adamlar consultantlara 1 haftada bütçeledikleri para ile her şeyi yenileyebileceklerini bilmiyorlar mı? Ama hayır, ben aletin çalışmasını beklerken o zamanı çöpe atıyoruz.

Nerdeyim ben, neresi burası?

Geleli üç hafta olmuş. Yoğun geçen bir süreç oldu. Aslında yazılabilecek çok şey gördüm ama bilgisayarlardan uzak kaldığım için bloga yazamadım.
Geldiğimden beri her hafta 3-4 gece dışardayım. Gerçi tanışılacak kişiler bitince sakinler yine hayat.
Buralar acayip yeşil. Evin 200 metre dibinde orman gibi parklar var. 1 Km ötede inanılmaz güzel başka bir park daha var. Koşmak vs. için mükemmel.

Bu biraz burada sürekli yağan yağmurların sayesinde; geldiğimden beri defalarca yağmurda sırılsıklam oldum. Haziran ayında nedir bu hava..
Bozkırın ortasında böyle park yapmak zor olsa gerek.
Ama bence asıl etken dünyada tek başına yaşamadığını öğrenmiş, şehirleşmiş halk. Halk parkı kullanıyor ama kendisinden sonra başkalarının geleceğini bildiği için harap etmiyor, pisletmiyor, ses yapmıyor. Bizim kültür geçmişimize de çok uzak kavram değil bunlar ama medenileşme yolunda bir yerinde birşeyleri bırakmışız.

Bizim şehirlerimiz genişlerken önce dereleri yer altına alıp ıslah ederiz gri betonları dikeriz. Yıllar geçer, kenarda köşede her nasılsa boş kalmış arsalara taşıma suyla park yaparız. Çayyolu deresini yok edeceklerine koruyup yeşillendirselerdi şimdiki düz çimenlik parkların yerine şehir içinde ağaçlar altında dere sesi dinleyerek oturulabilecek mekanlarımız olurdu.

8 Haziran 2007 Cuma

Nereye?

Yeni geldim Bruksele. Marketten bir sey almaya gittim.
Kiraz 7.99 Euro/Kg. 1 Kilo gelmeyecek karpuz dilimi 3.5 Euro.
Ben ne ettim dusuncesi kafami utulemeye basladi bile.

Gidecegi yeri bilmeyen gemiye hic bir ruzgar fayda etmezmis.

BU arada, Google sistemlerinin de IPye bakip dil degistirmesi amma da kil bir olay.
Belcikadan baglaniyoz diye Dutch konusmam mi gerek. Tonla expat var bu ulkede. Bari bir dil degistirme secenegi koysalardi.